Kışın su kaybı tehlikeli mi. Su kaybının zararları
Narlı suyun faydaları, kivili suyun faydaları, kışın su kaybını nasıl engellerim, kışın su kaybını nasıl önlerim
Kışın su kaybı tehlikeli mi. Su kaybının zararları
Bu kış soğuk geçiyor bu yüzden de kış aylarında unuttuğumuz önemli bir ihtiyaç var.Su tüketimimız kışın azalıyor.Vücudumuzun en önemli ihtiyaçlarından olan su niye önemli? Su eksikliğinde ne olur? İşte konuyla ilgili yazımız:
Bildiğimiz şekli ile yaşam için en önemli molekül su, genç erkeklerde vücut ağırlığının %60’ını genç kadınlarda ise %50’sini su oluşturmakta. Çocuklarda ise bu oran biraz daha yüksek (%65-75) iken yaş ilerledikçe vücut su içeriği çeşitli nedenlerle azalmakta.
Tüm hayati fonksiyonların devamını sağlayan ve atık maddelerin vücuttan uzaklaştırılmasında kilit rol oynayan su içeriğini korumak, yaşamı sürdürebilmek açısından kritik önem taşır. Su miktarı beyin ve böbreklerin ortak çalışması ile düzenlenir. Normal şartlar altında vücudun idrar (yaklaşık 1.0-1.5 litre/gün) yanında görünmez kayıp olarak adlandırılan dışkı (0.1 litre/gün), ter (0.1 litre/gün) ve solunum (0.3 litre/gün) ile birlikte yaklaşık olarak günlük 1.5 – 2 litre sıvı kaybı vardır. Bu sıvı kaybı fizyolojik durumlarda ve bazı hastalıklar ile birlikte belirgin olarak artış gösterebilir.
Bunların başında hava sıcaklığında artışa bağlı olarak terleme ve solunumla kayıplar ve egzersiz gibi doğal durumlar ile güneş yanıkları, ishal veya ateşli hastalıklar gibi olağandışı durumlar gelir.
Su kaybı geliştiğinde vücut tuz yoğunluğu artar ve beyindeki susama merkezi tetiklenir. Oluşan susama hissi sonucu su/sıvı içeriz ve vücut sıvımızdaki eksiği tamamlarız. Günlük sıvı ihtiyacı kişiye ve ortama bağlı olarak değişiklik göstermesine rağmen kabaca kişinin ağırlığından kilo başına 30 cc olarak hesaplanabilir.
Bu sıvı ihtiyacının yarısı gıdalardan sağlanırken yarısının da içilmesi gerekir. Özellikle sıcaklığın 30 derece’nin üzerine çıktığı durumlarda her 2 derece artış için günlük su tüketimimize 2 bardak eklememiz gerekmektedir.
KAYBEDİLEN SU MİKTARININ YERİNE KONMASI ZORLUK YARATIYOR
“Vücudun ihtiyacı olan suyun 1.5 litresi içeceklerden, 1 litresi ise yiyeceklerden sağlanıyor. Bu da günde ortalama 8 bardak suya tekabül etmekte. 30 derecenin üzerindeki sıcaklarda ise bu ihtiyaç 4-5 litreye kadar çıkabiliyor. Sıcaklarla beraber kaybedilen sıvı miktarı ile almamız gereken doğal mineralli su miktarı da artıyor. Ramazan ayının da bu sıcaklara denk geldiği düşünülürse, oruç tutulan dönemde kaybedilen su miktarının tümünün yerine konması vücut için oldukça zorluk yaratıyor.”
SUSUZLUK NELERE YOL AÇIYOR?
Susuzluk hissinin, organizmanın suyunun yüzde 1’ini kaybettiğinde ortaya çıktığını kaydeden Dr. Yasemin Bradley, “70 kilogramlık bir insan 700 gram su kaybedince vücut alarma geçerek öncelikle böbrekler su tutmaya başlıyor. Halsizlik ve dikkat eksikliği ile süregelen bu durum fiziksel kapasitede düşmeye neden oluyor. Vücudumuz yüzde 1 oranında susuz kaldığında fiziksel kapasitemiz yüzde 10, yüzde 2 susuz kaldığında fiziksel kapasitemiz yüzde 20 azalıyor” dedi.
Dehidratasyon nedir? Hangi belirtilerle kendini gösterir? Nasıl korunabiliriz?
Vücutta oluşan su eksiğini tamamlamadığımız veya tamamlayamadığımız durumlarda ‘kururuz’. Dehidratasyon olarak adlandırılan bu durum en basit hali ile susama ve huzursuzluk hissi, iştahta azalma ve ciltte kuruma ile kendini gösterirken sıvı kaybı ilerledikçe idrar miktarında azalma ve renginde koyulaşma, ağızda kuruluk, açıklanamaz yorgunluk ve performans kaybı, baş ağrısı, ayağa hızlı kalkıldığında baş dönmesi ve keyifsizlik baş gösterir.
Sıvı açığı buna rağmen tamamlanmazsa ve %5-6’lara ulaşırsa kişide uykuya eğilim, bulantı ve bacaklarda karıncalanma başlar ve sıvı kaybı %10’lara ulaştığında kaslarda istemsiz kasılmalar, görüşte bozulma gerçekleşir. %15’in üzerinde sıvı kayıpları hayat ile bağdaşmaz. Dehidratasyon, hastanın susama hissinin olmaması, susadığı halde suya ulaşamaması, yeterli hız veya miktarda içememesi veya su emilim ve atılımını bozan hastalıklar sonucu gelişir.
Susama hissinin olmaması en abartılı hali ile komada veya zihin fonksiyonları azalmış hastalarında görülürken çok daha sık rastlanan şekli yaşlılarda görülen şeklidir. Özellikle yaşlılarda susama hissi oldukça azalabileceğinden bu grubun sıvı alımı susuzluk duymasalar bile düzenli olarak desteklenmelidir. Kabaca bu gruptaki kişilerin yaklaşık 3 ila 5 saatte bir tuvalete gitme ihtiyaçlarının doğması ve idrar renklerinin şeffaf veya açık sarı renkte olması gerekmektedir.
Oruç, kuraklık veya tecrit gibi durumlarda kişi susamasına rağmen suya erişimi yoktur. Bu gibi durumlarda su açığını gidermek mümkün olmayacağından temel amaç kaybın en aza indirilmesi olmalıdır. Bunun için bu dönemde ağır fiziksel aktiviteden kaçınmak, vücut ısısını düşük tutacak serin ve nemli ortamlarda bulunmak, hafif giysileri tercih etmek akılcı olacaktır. Çok sıcak havalarda egzersiz ve ishal gibi bazı durumlarda ise kişinin su alımından daha hızlı olarak su ve daha önemli olarak tuz kaybı gelişir. Bu gibi durumlarda kişinin daha susuzluk hissi oluşmadan su ve elektrolit (madensuyu veya izotonik şekersiz egzersiz sıvıları ile) alımına başlaması hayati önem kazanır.
Dehidratasyon böbrek açısından ne riskler içerir? Kalıcı hasar verebilir mi? Tedavisi nedir?
Hafif düzeyde olan dehidratasyon hiçbir organda kalıcı hasara yol açmaz ancak altta yatan bir kronik böbrek yetmezliğinin bulgu vermesine neden olabilir. Hafif düzeyde olan dehidratasyonun tedavisinde ağız yoluyla alınan sıvı ve elektrolitlerle eksikliğin giderilmesi yeterli olmaktadır. Daha ağır dehidratasyonda ise ağızdan sıvı alımı yeterli olmayabilir ve kişinin bir sağlık kuruluşunda yatarak damardan sıvı tedavisi görmesi gerekebilir. Ağır dehidratasyon vakalarında esas sorun börek fonksiyonları ile ilgilidir. Akut böbrek yetmezliği gelişen hastalarda tüm destek tedavilerinin yanında vücuttan atıkların uzaklaştırılması için kısa süreli diyaliz ihtiyacı doğabilir. Bu kişilerde zamanında ve yeterli tedavi ile böbreklerin tekrar düzgün çalışmalarını sağlayacak sıvı ve kan basıncı sağlanamazsa gelişen akut böbrek yetmezliği kronikleşir ve hasta hayatı boyunca diyaliz hastası olabilir.